24 Aralık 2011 Cumartesi

Adam Kendi Parası ve Malıyla Allah Nezdinden Nasıl Hırsız Olur





o    İki erkek ve iki kız çocuğu telefon bakmaya geldiler. Deniz bey, bu gelen müşterilelerle  ilgilendi.

o    Kendileri telefonu beğendiler. Vahap bey, faturayı kesti, yaklaşık bir saat sonra dükkanı deniz ile birlikte kapattık. Deniz evine gitti. Ben Vahap, yan komşumuz olan fotoğrafçıya uğradım, konuştuktan kısa bir süre sonra dışarı çıktım, tam o esnada dışarı çıkmamla telefonu alan kişilerle karşılaşmam bir oldu. Ben konuşmadım, belli ki, bir şey için tekrar gelmişlerdi. Orada dururken dükkan’ın kapandığını konuşuyorlardı, arkasını döndü bana baktı ve dedi ki kız çocuğum telefonu kullanamamış bunu değiştirmek istiyoruz. Ben onlara şöyle dedim; Deniz bey burada değil, yarın mümkünse gelir, o zaman konuşursunuz. Telefonu alan kişi bu arada, telefonu elleri arasında tutuyordu.

o    Neyse gittiler; Gece bir rüya gördüm, ben Vahap; Rüyada ben tezgah masasının önünde duran küçük masada oturuyor ya da ayaktayım tam hatırıma gelmiyor. Anne ve bir kızı da beraber Deniz beyden 20 TL kontör almışlardı. Aralarında konuşuyorlardı ve deniz beye bir şeyler söylerken çıkıp gittiler. O arada ben şunu düşündüm, bunlar 20 TL kontör aldılar parasını vermediler, onu düşünürken Deniz beye döndüm. Dedim ki, bunlar kontör parasını vermediler, dedikten sonra Deniz bey konuşmadan ben dükkanda peşlerinden fırladım, çok uzakta yürüdüklerini gördüm, şakalaşır gibi bir tarz ile gidiyorlardı. Ben emin değildim kontör parasını verip vermediklerinden, tekrar dükkana döndüm, Deniz beye sordum, kontör parasını aldın mı? Deniz bey şöyle dedi; bir şey olmaz onlar tanıdık, nasıl olsa geri gelirler ve daha sonra parasını biz alırız. Ben böyle olmaz diye düşünerek ve onlara kontör parasını vermediklerini hatırlatmak amacıyla tekrar fırladım peşlerinde. Ben yolda v aynı sırada olan dükkanların önünde geçerken, onlar birden gözden kayboldular, ışıklara vardığımda sağa sola baktım bulamadım. Rüya bu kadardı.

o    Ben Vahap dükkanı sabah açtım. Yaklaşık 12 :30 ‘a doğru dün gece telefonu satın alan adam iki kız çocuğuyla beraber geldi. Deniz beye telefon açtım, deniz bey 15 dakika sonra geldi.

o    Adam Deniz beye; biz bu telefonu değiştirmek istiyoruz dedi. Kız çocuğu kullanamıyor dedi. Deniz bey ben telefonu değiştiremem dedi. Nedenini de açıkladı. Telefonu alırsam hat takılmış bir telefon olur ve senin vicdanın el veriyorsa, sen bir müşteri olarak böyle bir telefonu alır mısın dedi. Adam dedi ki, biz siz tanıdık diyedir buraya geliyoruz dedikten sonra, hatırımız yok mu, bu kadar alış verişten sonra, tabi Deniz bey taviz vermedi, bunun mümkün olamayacağını söyledi. Akşam telefonu siz kendiniz beğendiniz dedi, rızanız olmadan ben size telefonu vermedim. Siz emin olduktan sonra kapalı kutudan telefonu çıkarıp verdim. Kız çocuğu dedi ki, akşam zaten ben emin değildim bu telefonda.

o    Bu konuşmalar olurken ben olaya hiçbir şekilde karışmadım. Adam telefonu değiştiremeyeceğini anlayınca şöyle dedi; ben bundan sonra bu dükkana uğramam. Ve benim vasıtamla gelen müşterileri de engellerim. Adam Ayrıca hakkımı helal etmiyorum dedi, deniz bey onun bu söylediklerine karşılık, senin bir hakkın üzerimizde yok dedi, verdiğin paraya karşılık mal almışsın dedikten sonra, adam eyvallah dedi çıktı.

o    Deniz bey adamın arkasını dönerken dediklerine karşı kızmıştı, ben üzülme dedim. Ve sonra ben Deniz Beye şöyle dedim; Allah onun durumunu dün gece bana göstermişti rüyamda.

o    İşte o adamın durumu Allah nezdinde:

o    Kalbime gelen hüküm şuydu, kişi başkasının malını onun rızası olmadan alır. Bunu yaparken kendi nefsinin derdine düşmüştür, onun geride bırakacağı nasıl bir yaradır pek umurunda değildir.

o    Ancak hüküm ve ilim sahibi bunu yapanı mutlaka cezasız bırakmayacaktır. Onun hesabını bu alemde verirse, o kişi kurtuluşa erer. Ancak onun hesabını burada vermeyip, ertelerse işte hak olarak kulun hakkı onun üzerinde kalır. Allah kul hakkını yiyeni affetmez, kul kendi hakkının rızasını rahmetten taraf ıslah edici olarak helal etmemişse.

o    Ve burada anlamamız gereken iki durum var. Biri, bir rüyanın zahiri (açık, görünen yüzü) kısmı, diğeri ise batın (gizli, işlerin iç yüzü) kısmıdır. Allah Teala rüyada bir hüküm karar kılmış, bu kişileri perdeli bir şekilde bana göstermiş. Ve ertesi gün ben bu olayı benzer bir şekilde yaşıyorum. Rüyada ben kontörü alan kişilere bakıyorum. Hiçbir şekilde, bu kişilerin parayı vermedikleri halde, arkasını dönüp gittiklerini görüyorum. Ancak parayı vermediklerini biliyorum, yine de bunu bir türlü söyleyemiyorum, gittikten sonra ardına düşüp onları arıyorum. Onlar çoktan kayboldular.

o    Ve bu insanlar bu işi hangi halde yaptılar diye bir soru sorarsak, onlar kontörün parasını vermediklerini biliyorlardı ve ilk fırsatta bir dalgınlık anında kendileri kontörün parasını unutturup dükkanda çıktılar.

o    Peki;bir soru, hırsız ne yapar? Hırsız mal sahibinin rızası olmadan bunu kendi nefsiyle yapar. Ortada bir suç var ve onu işleyen biri, durduk yere bir mal ortadan kaybolmaz. Bu kişiler (Anne ve kız) rüyada mal sahibini rızası olmadan malını alıp gözden kayboldular. Ve bunu biliyorlardı, bildikleri halde yaptılar. Peki bu rüya ile telefonu satın alan kişiler arasında neden böyle bir ilişki kuruyorsun diye sorarsak. Rüyayı ben kendim görmüyorum, onu taşıyıcı bir ruh getiriyor ve bu durum kesin olarak yaşanılacak, içinde bir kader yazısı yazılı, bu yazı bir uyarımı bize. Bakalım rüya neden yaşanılması gereken zorunlu bir hayattır.

o    Evet rüya bir hüküm olduğu içindir ki, yaşanılacak durum açıkça Allah tarafında kula gösterilir. Kul haklı mı, ya da haksız mı, bu rüyanın neticesi bize bir sonuç belirterek aydınlatır. Herkes bunu anlamakla yükümlü değildir. Ancak ben rüyanın neticesini hakkında bilgi sahibi olduğum için Allah bu hükmü bir rüya ile doğrulattı. Burada telefonu alan kişiler şu ayette belirttiği şekilde imtihan edildi.

o    BAKARA 2/155 Yemin olsun ki, sizi korku, açlık; mallardan-canlardan-meyvelerden eksiltme türünden bir şeyle mutlaka imtihan edeceğiz. Sabredenlere müjdele.

Evet insanoğlu en çok neyi kaybettiğinde üzülür, ya da öfkelenir?

Madem içindeki, kendin olan kendini tanımıyorsan bak; işte sana açılan bir kapı ile imtihan edildin. Allah’ın kader için sana sunmuş olduğu nimete razı gelmeyerek ve nefsinin hoşnutluğunu razı etmek için, onu gafletinle birleştirdin. Ve kendine layık gördüğün nefsin hoşnutluğunu olan, ve de nefsin sana hoş göstermediği ve Allah’ın senin için hayırlı kıldığı şeyden pervane bir şekilde isyan ettin. Olur ki, isyan ettiğin kişi bir veli kul ise, ne olur o zaman, hiç düşünmez misin!

ANKEBUT 29/2 İnsanlar, inandık demeleriyle kendi hallerine bırakılacaklarını ve hiçbir imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar!

ANKEBUT 29/3 Yemin olsun ki biz, onlardan öncekileri de fitne yoluyla denemişizdir. Allah, özüyle sözü bir olanları elbette bilecektir. Ve O, yalancıları da elbette bilecektir.

24 Kasım 2011 Perşembe


Rüyayı gören

Bülent Yalçin Selam Vahap kardeş;
arkadaşım rüyasında Ebubekir’i görmüş, Ebubekir üstü cam olan bir mezarın içindeymiş (yalnız yer Medine değil) iskelet halinde başı gövdeden ayrılmış. Diğer yerleri ayrılmamış vaziyette, arkadaşım mezara saldırıyor. Şiddetli bir şekilde ve Ebubekir’in kopan başı cam kapağa doğru havalanıyor ve bir şeyler söylüyor. Camdan sesi duyulmuyor ve arkadaşım diyor ki, senin yüzünden İslam dini ne hale geldi diye kızıyor. Bunun yorumunu hiç bir şeyi gizlemeden yaparsan hem ben, hem arkadaşım memnun olur. vesselam


Açıklama:...Vahap Karakılıç (10 Ekim 2011)
Anlamış olduğum kadarıyla arkadaşının maddi durumu gayet güzel. Arkadaşın dünya aleminin aldatıcı olan maddi unsurlarına yüz çevirip, onlarla yaşıyor. Öteki alem pek umurunda değil, çünkü kalp maneviyattan uzakta olduğunda, kişi iman için gerçekçi bir görüntü ile mucize görüp inanmak ister. Ancak mucizeler her zaman Allah tarafında kula verilmez. Mucize istemek kalbin imanını zayıflatır ve kalbin mühürlenmesine sebep olur. Kapanan manevi yollar görmeyen, işitmeyen, hissetmeyen imansız bir insana dönüşür. Bu yüzdendir ki arkadaşın ölümün ardında tekrar dirilişe inanmayan bir kalp ile edada bulunuyor. Dil ölümün ardında yaşamaya devamlılık var derken, kalpteki nur bunu, bu insanda yalanlıyor. Ayrıca zahiri (açık, belirgin) görünen çok sebepler insanın aldanmasına sebep olur. Allah kul için bu dünya aleminde bir zorluk vermişse, bil ki o sana dünya alemi yerine, ahireti verme karşılığıdır. Hz Muhammed’den sonra halifelik Hz Ali'ye geçti, ancak en son halife Ali oldu. Neden dersen, Peygamberimiz şu hadisi dile getirmiş.

Mehdi, bizden, Ehl-i Beyt'tendir... Biz öyle bir ev halkıyız ki Allah bizim için ahireti dünyaya tercih etmiştir. Benim Ehl-i Beyt'im muhakkak benden sonra bela, kaçırılma ve sürgüne uğrayacaktır.Benden sonra Ehl-i Beyt'im bela ve mihnetlerle karşılaşacaklar ve tarda maruz kalacaklardır. (Kitab-ül Burhan Fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 14)

Dünya hayatını bir saltanat gibi düşün. O saltanatın en tepesindesin. Bu durum insana o kadar güzel görünür ki, kendini herkesten pek üstün ve değerli görürsün. Bir de halkın nazarıyla bak. Kim istemez ki böyle bir makam kendisine verilmezsin, tabi ki pek az insan istemez. Böyle bir güç ve kuvvet ve de bir sürü olanak, arzuladığın her şeye ve duruma sahipsin, istediğini yapıyorsun. Her isteğin ve arzun bir deyişle yerine getiriliyor. Hayalindeki krallığındasın, kendi krallığından emin ve güven içindesin, onu senin elinde alacak bir güç yok. Aslında şu anki Arap ülkelerinin yaşadığı devlet yöneticilerinin durumu bu krallığa pek yakışacak bir örnektir.

Saltanatın aldatıcı olan yönü ve görünmeyen yüzü şudur ki Kuran bunu şu şekilde dile getirmekte:

CASİYE 45/22 Ve Allah, gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Ta ki her benlik, kazancının karşılığıyla, hiç kimse zulme uğratılmaksızın, yüz yüze getirilsin.

CASİYE 45/23 Kendisinin ilahı olarak kendi duygu ve arzusunu almış kişiyi gördün mü? Allah onu bir ilim üzerine saptırmış, kulağı ve kalbi üzerine mühür basmış, gözünün üstüne de bir perde çekmiştir. Allah'tan sonra ona kim kılavuzluk edecektir. Hâlâ düşünüp ibret almıyor musunuz?

CASİYE 45/24 Dediler ki: "Şu dünya hayatımızdan başkası yok. Ölüyoruz, diriliyoruz. Bizi zamandan başkası helâk etmiyor." Onların bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Sadece sanıda bulunuyorlar.

Demek ki insan bu dünyanın zahiri olan şahşahalı ve gösterişli olan yüzüne aldanıyor. Görkem veren bu olanaklar, insanın bir karınca kadar değerli bir varlık oluşundan çıkarıyor. Nispeten bir hayvana dönüyorsun. Hayvan ise, bir şuur ile hareket etmez. Bilinçsiz bir hayvan etrafına zarar verir. Misal; baharda bir ineği otlağa saldığında, o inek yeşil ve taze görünen her yere saldırır ve ondan faydalanmak ister. Bu arada etrafında girmemesi ve zarar vermemesi gereken ekili alanlarda var. Ancak, o iştah o kadar kendini lezzetlendir ki, şuursuzca hareket eden hayvan, tabi ki, yeşil gördüğü her yere saldıracak. O yeşillik onun iştahını açıyor. O inek ne onu bilir, nede fark eder, zaten düşünecek bir insan aklı yok onda.

İşte pek değerli ve ehemmiyetli olan bu alem, insan için geçici bir misafirhanedir. Bu misafirhanede başkasının ekinine zarar vermeyeceksin. Zarar verdiğin anda her şey sana bir yeşil bahar gibi olur. Arzu ve tutkular nefsin sarhoşluğuyla oyalanır. Bu durum da seni sapıttırır. İnsan değerli bir varlıkken, değersiz bir hayvan (aklını kullanmayan aşağılık insan) durumuna düşer.

Her askeriyenin levazım depoları var, talim zamanı gelince bu depolarda ihtiyacını karşılarlar. Gereken erzak ihtiyacını bu levazımlar sayesinde karşılanır. Savaş zamanı gelince daha önce levazımda sakladıklarını, savaşın en kızgın anında çıkarıp, onunla yetinip korunurlar. Çünkü evvelde kendi ihtiyaçlarından fazlasını korumaya yönelik olarak depolamışlardı. İhtiyaç dahilinde ki gereçleri, gereken zamanda çıkarıp bu ihtiyaçlarını karşılayacaklardır. Ve bu iş karşısında savaşta zor duruma düşmeyecekler. Böyle bir tedbir ve önlem onların korunması için yeterli olacak.

İşte Peygamberimiz öyle bir hazineydi ki, Allah kendisine dair bu alemin sırlarının kapısını açmıştı. O da ümmetini bu şekilde kötülüklerden koruyacaktı. Bir hazine deposu idi, bu hazinen değerli oluşu ve güvenli olması için pek kıymetli zamanlarda kullanılması gerekir. Bu nübüvvet mührü kendisinden sonra Hz Ali’ye kaldı. Hz Ali’nin onu koruması lazımdı. Çünkü bu savaşın en kızgın anında, insanın korumasına yönelik olarak, korunması ve saklanılması gereken bir değerli hazine idi. Muhammed Efendimiz daha hayatayken bunu Ali’ye bildirmiş ve kendisinde sonra Ali- Beyt’in başına geleceklerini haber vermiş. Bu hazine Nübüvvet Mührü olduğu için saklanıp koruma altına geçmişti. Ali-Beyt’e saltanat bir açıdan haram kılındı. Gereken şey onlar için saklanılması lazım olan Nübüvvet mührüydü. Allah ahiret karşılığında bu dünyanın krallığını (dünya saltanatı) onlardan aldı. Çünkü Nübüvvet Mührü dünyanın sonuna yakın korunup muhafaza edilmesi lazım idi.

Saltanatın Ali-Beyt’en alınmasının sebebi, nübüvvet Mührünün korunması içindi.

Nübüvvet mührü Ahir zamanda gelecek olan zata teslim edilecekti. Bu Kuran’da batın olarak, ve de gizli bir şekilde hükme bağlanılmış. Herkes bunu anlamakla yükümlü değildir. Zahiri olarak kuranda böyle bir şeye rastlamak belki zor anlaşılacak bir durumdur. Ancak, Allah’ın yeryüzündeki son Peygamberi olan Muhammed velayeti Ahir zamanda çıkacak olan oğluna teslim etmek şartıyla Allah’a yönelmiş bir vaziyette, benim Ehli Beyt’im benden sonra çok zorluk ve minnetlerle karşılaşacak diyor. Güzel olan şu ki, Peygamberimizin bundan bir kaygı ve endişesi yok. Çünkü her şeye egemen olan Allah, bu durumu Peygamberine göstermiş ve her şeyi yerli yerince sebepler doğrultusunda yaratıp göstermiş. Bu kader ile tayin edilmiş bir durum olduğunda, ahid bozulmaz ve verilen sözden asla cayma olamaz.

Kul sadece akıl yolu ile, duruma Hakim olanı bilmek ve tanımak içindir. Allah, yerde ve gökte nice nimetler var etmiş. Bu nimetler kendi döngüsü içinde evirip, çevrilerek bir düzen ve ölçüye göre hareket etmektedirler. Nasıl ki dünya kendi ekseni etrafında dönüp gece ve gündüzü meydana getiriyorsa, buna sebep olan gece ve gündüzün oluşması için ona evrende koca bir lamba olan güneşi tayin etmiş. O güneş Melekler tarafında korunmaktadır. İşte ona koruyucu olarak Melekleri tayin eden zat, bilir ki nerde bir varlık varsa, o yaratılan varlık yüzünü Allah’a çevirmemiş olmasın.

Göğe, yere ve bunların içinde bulunan her şeye hakim olan Allah elbette kulun, Yahudi, Hıristiyan, Ermeni, Rum, Rus, Alman, Hintli, Çinli, Japon, Afrikalı, yerli, alevi, Sünni, şafi, Hanbeli, ve gibi, olmasına bakmaz. Onların ne güzellik ve çirkinlik işlediğine bakıp, bunun için tövbe etmiş ise, bağışlanmış olmasına bakar. Ortak koşanlar cehennem ehlindendir, hiçbir şekilde af yoktur, onlar için. Sonsuz bir azap için cehenneme sevk edilirler. Cehennem ehli cismani ve fiziksel bir değişim içinde, bedeni cehennemin o tutuşturucu ateşine uygun bir şekilde yeniden yaratılmış olarak, oraya atılır.

KURAN’DA HER ŞEY BİR KADER ÜZERİNE YAZILMIŞ GİBİSİNDE ÇOK AYETLE KARŞILAŞIRIZ:

TAHA 20/40 "Hani, kızkardeşin gidiyor, şöyle diyordu: 'Onun bakımını üstlenecek kişiyi size göstereyim mi?' Nihayet, seni annene geri döndürdük ki, gözü aydın olsun, tasalanmasın. Sen bir de adam öldürmüştün. O zaman seni gamdan kurtarmıştık. Seni iyice bir imtihana çekmiştik. Bunun ardından sen Medyen halkı arasında yıllarca kaldın. Sonra, belirlenen bir vakitte/bir kadere göre geliverdin, ey Mûsa!"

HİCR 15/4 Biz hiçbir yurt ve medeniyeti, belirlenmiş bir yazgısı olmaksızın ortadan kaldırmadık.

HİCR 15/5 Hiçbir ümmet kendisi için belirlenen sürenin ne önüne geçebilir ne de o süreyi geriletebilir.

HADİD 57/22 Yeryüzünde ve kendi benliklerinizde meydana gelen hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir Kitap'ta belirlenmiş olmasın. Bu, Allah için çok kolaydır.

İşte her şeyin bir kader üzerine tayin edilmiş olması demek; üzerimizde her şeye ve duruma her an muktedir (güç yitiren) olan birisi var, diye hatırlatıyor. Her bir şey bir kudrete dayalı olarak işler. İşler ve haller kendi kendine olmaz. Kendi kendine olması için sebebin olmaması lazım. Ancak evrene baktığımızda sebepsiz hiçbir şeyin olmadığını görürüz. Saçını kesmek bir sebep ise, o bize kesmenin nedenini izah ediyorsa, akıl biçaresiz değildir. Akıl mantıklı olan her şeye mutlak olan bir durumu ifade ettirir. Ve tesadüfleri ortadan kaldırır. Aklınla mantıklı ve çaresiz olmayan bir olanak, olarak sana sunulan her nimette karşı nankörlük elbisesini giymek, herhalde insanın bu alemde göçerken yanında götüreceği en büyük felaket olur. İşte bunda kurtuluş olmaz, yoksa her bir şey bir imtihan için yaratılmış. Biz sadece bu dünya alemin de tanıklık yapıyoruz.

HADİD 57/28 Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve onun resulüne inanın ki size rahmetinden iki nasip versin: Size, kendisiyle yol açacağınız bir ışık lütfetsin ve sizi affetsin. Allah Gafûr'dur, Rahîm'di

Kıyamet Günü Şefaat kurtarıcıdır, (Allah'ın izni ile)


Bülent Yalçin:..Rüyayı Gören

Bülent Yalçin:.... rüyamda abim ile bahçelik bir yerdeyiz bir ağacın üstünde büyük kuşlar ütüp bağrışıyorlardı bende bir taş alıp kuşlara fırlattım ve bir kuşu yaraladım kaçarken yakalayıp kafasını kopardım elimde öylece gittik kanları akıyordu. Bunun yorumu nedir. vesselam.


Açıklama:.. Vahap Karakılıç (17.09.2011)

Bahçede ağaç üzerinde öten kuşlar, Allah’ın kendilerine rahmet verdiği veli kullardır. Nur ile hareket eden Allah dostlarıdır, bu kimseler. Demek oluyor ki çok veli kula denk geleceksin, ve bunlarla ilişki (konuşacaksın) içinde olacaksın. Ancak o taş atıp da yaraladığın kuş, Allah’ın yeryüzünde bulunan en son ve büyük veli kullarından biri olup. Kıyamet koptuğu vakit, insanların tekrar dirilip Allah huzurunda toplandıklarında;

Kişi Kıyamet günü (herkes) hesabında ne var ise onu bilir.

KAMER 54/52 Onların yapmış oldukları her şey defterlerdedir. 54/53 Küçük-büyük tümü, satır, satır yazılmıştır.

Artık onun için ebediyeti cennet ya da cehennem olarak, bu dünyada yaptığı her iş (durum,vaziyet,fiil) için, her şey bir, bir önüne çıkar. Ancak şu da bir gerçek ki, ALLAH’IN BAZI KULLARI sorgusuz sualsiz Rahmet kapısında cennete girerler. Onlar Allah’tan, Allah’ta onlardan razı olmuş olarak.

BEYYİNE 98/8 Onların, Rableri katındaki ödülleri, altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri/sürekli yeşilliklerdeki temizlik/bereketli bahçelerdir. Sonsuza dek kalacaklardır orada. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte bu, içi ürpererek Rabbine saygı duyan kişi içindir.

Rızalık üzerine hareket eden bu kullar batınında (işlerin içyüzü, gizli, sadece Allah’ın rızası gözetilerek yapılan iş) Allah’a teslim olmuşlardır. İşleyeceğin veya işlemiş olduğun suç, batın’ında Allah’a teslim olmuş olan bir kula karşı olacağı için, kıyamet günü bu suçundan dolayı Allah’ın huzurunda hesaba çekileceksin. Hesap vermeden kurtuluş yok senin için. Bu işlediğin ağır bir günahtır. Allah çok esirgeyen, bağışlayandır ve çokça günahları af eden Gafur’dur. İnşallah seni kurtuluşa erenlerden kılar. İşlediğin bu suç ancak şefaatle ve de tekrar dirilmede Allah huzurunda bütün insanların tek, tek hesap vereceği vakit ile duanın (Allah’a yakarış) kabul olması ile olur. O dua bu zaman’ın en büyük müçtehid’çisi (zamanın en büyük Kuran tevil’cisi, KURAN AYETLERİDE HÜKÜM ÇIKARAN ALİM) kim ise ona bağlanmakla olur inşallah. Bu senin yanında götüreceğin en büyük günahtır, bu günahtan İNŞALLAH hesaba çekileceksin.

ANKEBUT 29/2 İnsanlar, inandık demeleriyle kendi hallerine bırakılacaklarını ve hiçbir imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar!

Yani insanoğlu daha bu dünyada yaşarken biz inandık ve teslim olduk, Allah’a! diyorlar. Ancak bir bela, kaza, hastalık ve olası bir fitne kendisine geldiği vakit, hem isyan eder, hem de karamsar kalır. Bu isyan belirgin bir şekilde İnsan’ın hal ve hareketlerinde belli olur. Bu isyan ve gaflet İnsan’ın en zaaf olduğu bir vakitte gelir. Bu durum insan’ın hak yoldan çıkmasına sebep kılar. Halbuki, her bir varlığa hayat veren Allah, onların ihtiyaçlarının hepsine bir kapı vermiş. Bu deva kapısını kullanan kul, bu şifa dolu merhameti ve şefkati görmekten kendini aciz bırakıyor. Bunun içindir ki, gittiği her mekan kendisi için var edilmiş bir şifa tersanesidir.

İnsan bakıp da görmez mi ki; her araba (her şey) tek, tek parçaların birleşmesinde meydana geliyor. Sonra gemi böyle, ha keza her şeye bir baksın. Sonra bir daha baksın arıza veren her parça için yedeği yapımlaş mı?

İnsan bakıp da görmez mi, usta bir sanat ile işlenmiş bir kainat var. Yıldızlar birer lamba (süs) gibi ölçülü ve dengeli bir nakış ile işlenilmiş. Ve sanatı onun namına işleyen sanatkar onun cilvelerini (yansımalarını) görür. Ey mağrur bakışlara gölge olmuş nefsin doymaz arzu ve istekleri, her şeyde varlığı ve birliği bulunan, o; Allah’ın sınırı yoktur. O sınırsızdır. Hiçbir yere sığmaz (mekandan münezzehtir), onun içindir ki her şey ona bir gölge gibi olur. Onun cilveleri (yansımaları) her tarafı tek, tek sarmış. Nur (ilahi Rahmeti görüp, her şeyin bir yaratılış gayesine uygun ve bir düzen içinde işlendiğine kanaat getirip, onu görmek) imanın gıdasıdır. O, nur ki kurtuluşa vesile kılınandır. Bir aydınlık görmek istersen önce güneşe bak ve sonra dön kalbine sor; bu karanlık cevher dolu içim nasıl böyle aydınlanıyor. Her şey önce tek, tek kendini bana tanıttırıp; sonra o eşyanın olamadığı bir yerde, ihtiyacım dahilinde ve bir istek üzerine, onu çağırdığım vakit, içimdeki cevher onu bana aydınlatıyor. Sor bakalım sana kendini tanıttıran neymiş?

Nefse Şer'ine Karşı Allah'ın Verdiği Nimet Daha Hayırlıdır

Bülent Yalçin:..Rüyayı Gören (8 Eylül 2011)

Vahap kardeş rüyada karpuz kesmek nedir. Hem de kan kırmızı karpuz. Kavun’u da istiyor ama verilmiyor. Ama karpuzda çok güzel vesselam.


Açıklama:.. Vahap Karakılıç (8 Eylül 2011)

İnsan var olan bir varlıktır. Her şeye muhtaçtır. Muhtaç olduğu şeyler iki spermin (erkek ve dişi) birleşmesiyle başlar. Tabî ki biz bunu açık bir gözle göremiyoruz. Ancak Halık ( her şeyi yaratan Allah) nerde bir başlangıç var, ve nerde son var ise onu bilir. Bu başlangıç ve sona göre sebepler teşkil eder. Bu sebepler akıl ve mantığa dayalı olarak yerli yerinde işledikçe, insan iradesiyle onun bir düzen içinde işlediğine tanık olur. Bu düzenin oluşması ALLAH’A BİR HAMDÜ SENADIR. Ancak varlık bu senada bulunurken her zerre miktarınca şükrü dile getirir. Yalnız biz bunu fark etmeyiz.

İsra 17/44 Yedi gök, yerküre ve bunların içindekiler O'nu tespih ederler. Hiçbir şey yoktur ki, O'nu överek tespih etmesin; fakat siz onların tespihlerini fark edemezsiniz. O Halîm'dir, Gafûr'dur.

Rab (her şeye egemen, ve her şeyin onun tasarruf dairesinde işlediği Allah) olan bunu Hamdi bilir ve ona daire-i saadet adetince nimetler bağışlar. Bu irtibat noktası her zerrenin bir tespih (Allah’ı anmak) şeklidir. Bu oluşum ve düzen bir ölçü ve bir denge noktasında oluşur. Bu dengeyi yaratan verir.

Misal: dünya nasıl havada direksiz duruyor.

Hac 22/65 Görmedin mi, Allah yeryüzündekileri ve denizde O'nun emriyle akıp giden gemileri sizin hizmetinize verdi. O'nun izni olmaksızın yerkürenin üstüne düşmemesi için göğü O tutuyor. Allah, insanlara karşı elbette Raûf, Rahîm'dir,

Bu dünya kul için yaratılmış bir tarladır. Bu tarlayı Allah namına işler. Bunu işlerken yaptığı her davranış ve eylemde bulunduğu her türlü maddi ve manevi tasarrufi işler onun yanında yazılır.

Bu emanet verilirken bunu nasıl işleyeceği ve nasıl bir düzen içinde hareket edeceği elçiler aracılığıyla bildirilir. Her tarla yılın sonunda mahsul verir. Az mı? çok mu? Yeterli mi? yetersiz mi? – işte böylece hüküm verilmiş ve iş bitirilmiş olur. Artık mahsulden taraf hayırlı olan ne ise o (kul), onunla Allah’ın huzurunda hesap verir. Çürümüş olan bozulmuş halde ya tarlada bırakılır, ya da diğer hayvanlar yiyecek olarak bırakılır.

İşte böyle işleyen bir düzen varken, kul bir ihtiras içinde bu dünyanın var edilmiş olan güzelliklerine aldanır. Onu elde etmek için hırslanır, bu hırs onun arzu ve tutkusu haline gelir. Artık onu elde etmek için çaba harcar. Ancak kimi için bu hiçbir zaman olmaz, kimi için de fazlasıyla olur. Olmayan için; her zaman göğsünde derin bir yara işler. Bu yarayı ancak o güzelliği elde etmekle kapatmak ister. Yalnız o yol onun için hep kapanır ve hiçbir zaman ona ulaşması imkansız olur. Bunu durumu kendisi için önemli bulur ve böyle bir iş üzerinde olduğuna inanır. Ancak ulaşamadığı bu iş; onun için, olmaması daha hayırlı olduğundan dolayı, kul endişe ve üzüntü içinde kalır. Bu kulda derin bir yara bırakır.

Ey be çaresiz aklım, sen neye iman etmiş bilmez misin?

Ahirinde iman yazılmış ve bil ki bunların sana verilmeme sebebi ondandır. Sen cehennem için Allah’tan dünyalık fiiller isterken, Rab olan sana cennet nimeti veriyor. Az olan ile yetin ve verdiği şeye karşı razı ol. Çünkü senin içinde ki bütün azalar onun verdiği nimette razı olmuşlar. Ve onu tespih ediyorlar. Buna karşılık dünya nimetini isteme, yok ondan istiyorsan ondan da verilir. Ondan sonra dünyanın o nimetiyle şımarır ve böbürlenirsin, isyan ve tuğyana boyun bükersin. Bu da deccalın yanındaki cennet gibidir, aldatıcı ve hilelidir. Ancak sen deccalın yanında ki cehennemi iste. Onun yanında rahmet vardır. Senin nefsin neyi görmek isterse, o nimet olarak sana verilir.

İşte Rab böylece seni huzura kavuşturmak ister. Sen ondan senin için hayırlı olanı iste. Nefsinin arzu ve tutkularını değil.

Zahirde Şükrün Saklı Cevherleri Esma-i Hüsnalarda Örtülüdür

Cuma Çakırlı:... Rüyayı Gören (30 Ekim 2011)
Vahap abi; bugün rüyamda abimin küçük oğlunun öleceğinin haberini alıyorum bunu duyduktan sonra, böyle ağlamaya başlıyorum gözlerimden yaşlar çok akıyor. Ama hep yanımda oluyor. Onu izliyorum aklıma geldikçe ağlıyorum sonra bir mezarlıkta oluyoruz. Zafer dayım geliyor.
Abi şu anda gerçekte abimin bir çocuğu daha olacak zafer dayım geliyor rüyamda ve onun bir erkek olacağını söyledi. Rüyamda 3, 4 defa ağladım aklıma geldikçe öleceği. Bir an uyandım gözümde yaş vardı. Abi sana zahmet bunu açıklar mısın?
 
Açıklama:..  Vahap Karakılıç (30 Ekim 2011)
Rüyanın batın (gizli, işlerin içyüzü) kısmını izah edeceğim inşallah. İnsana verilen her bir nimete karşı, yalnızca Allah’a olan bir şükür edası vardır.
FATİHA 1/2 Hamt, âlemlerin Rabbi Allah'adır.
Kimisi bunu dilden yapar kimisi ise kalpten yapar. Dilden yapılan şükür, kalpten yapılan şükrün sevabına oranla daha düşüktür. Kalpten yapılan şükrü yalnızca Allah duyar. Diğer şükür zahir olduğu için verilen nimete karşı, emeği geçen herkese karşı bir minnettarlık halidir.
Ancak burada şükre sebep olan şeyler Allah tarafında kula rızk olarak verilirken, onu bir ücret karşılığında (işte emek sarf etmek) senden geri olarak satın alan Allah buna karşılık, yüzler sevapları senin hanene (bu iyilikleri) işliyor.
Diğer bir şükür olan kalpteki eda yalnızca Allah tarafında bilinen bir ses olduğu için, kıymeti ve önemi pek açık görünmemekle beraber, her bir organın durumu; sen kendi içindeki alemden habersizken, senden habersiz bir fabrikanın çarkları gibi çalışıp, nasıl ki sana hayat veriyorsa, o nimete karşı gelen ses kalpten ve yalnızca Allah tarafında işitilen olduğu için, her biri yüz binler değerinde dönen çarkların dişleri adedince fabrika değerinde şükürler (sevaplar) olarak hanene işler.
Yalnız sen şunu niyetlenmişsin, Allah’ın seni duyup sana cevap vermediğin bir durumdan şikayetçisin. Oysa ki, Halık (her şeyi yaratan Allah) senin bu durumunu görüp, işittiği halde, senin ona karşı istemekte olduğun şey, açık ve belirgin olarak bir kesinlik hükmündedir; ve açıklıkla görünen bir duruma tanık olup, bunu belirgin olarak yaşamak istemendir. Ancak Allah yerde, gökte ve bunların arsında işleyen her duruma hakim olduğu halde, biz bunu açıklıkla göremediğimiz içindir ki, isteklerimize bunun gibi çabuk bir şekilde kavuşmak istemiz bunun içindir. Çölde sıcaklığın altında yürüyen birisi güneşin yansımasına dayanak olarak çok uzaktaki bir serabı fark edip, onun yanındaki sudan içip ihtiyacını gidermek istemesi durumunda, kendi arzusuna kavuştuğunu düşünür.
Oysa ki, o serap gibi düşündüğün hal ve durum karşısında yalnızca Allah’ı bulur, o insan;
NUR 24/39 Küfre sapanlara gelince, onların amelleri çöldeki serap gibidir ki, susuzluktan bunalan onu su sanır. Ama ona yaklaşınca hiçbir şey bulamaz; yanında Allah'ı bulur; O da onun hesabını eksiksiz bir biçimde görür. Allah, hesabı çok çabuk görendir.
Yani Allah derki, sen kurtuluşu açıklıkla görünen şeylerden arıyorsun. Halbuki, göremediğin şeyler de var ki, bunlardan bir kısmını senin içine yerleştirdik ve bununla sana hayat veriyoruz. İşte bu hayatın neticesi olarak, o içinde bir fabrika gibi işleyen aletler (organlar, hücreler ve her bir şey) yalnızca Allah’ın izni ile hareket edip (bir hastalığa sebep olacak bir mikrobun kana bulaşması gibi) benim tasarrufumla iş görürler. Senin gördüğün zahiri (açık, görünen) durumlar aldatıcı olabilir senin nefsine, ancak Allah’ın yaratmış olduğu her bir şey bir Hikmet (her şeyin belirli bir gaye ve faydaya dayalı olarak yaratılması) üzerinedir.
İŞTE, o ağlayan perişan halin bu durumu görmekten acizdir (zayıftır). O oğlan ise senin sonraki halini sana müjdeler ki, sen her şeyi anlayıp kavradıktan sonra kendi durumuna tanık olup, senin yanına gelen dayın, senin ta kendin olman itibariyle sana kurtuluşu (ızdırab veren durumlardan kurtulman) müjdeleyen Ruhun, zer aleminde senin kendi omuzlarına yüklemiş olduğun emanettir, bu Allah’ın izni iledir.
Rüyanın birde zahir (açıklıkla yaşayacağın durum) kısmı var ki, onu da sen kendinden gözetle. Bu durum rüyanda gördüğün şekle yakın olarak yaşayacağın bir durum olur ki, aynısıyla gördüğün kişi ve ağlamalar olamamakla beraber, eşya kişi ve durum birbirine yakın bir benzerlikte ve açıklıkla yaşanılır. Bunu şu şekilde yapman gerekir. Günlük yaşamda yaşayacağın sebepler ve sonuçlar sana kesin belirlenmiş bir hükmü (Kaderi) verir. Bu duruma yakın olarak üzerine yansıyacak (günlük hayata yaşama hali) , görünme belirgin bir şekilde açığa çıkar. Yeter ki, kalpten Allah’a güven ve dayan bunu yaptığın anda rüyanın sırrına karışırsın. Sana korku ve endişe vermekten çok, Rahmet göz yaşları verir.

İnsan Allah'ı Tanıyor mu ''

Rüyayı gören:...

Apel Apel Su (12 Ekim 2011)
Allahü teala razı olsun kardeşim beni çok sevindirdiniz. O zaman bir rüya tabiri isticem sizden. bir gün perşembeyi cumaya bağlayan gece peygamber efendimizi(Sallalahu aleyhi ve sellem) görme isteğiyle dua edip yatmıştım-.rüyamda peygamber efendimizi(Sallahu aleyhi ve sellem )i göremedim ama elime bir kağıt verdiler kağıtta her gün" ya Allah ya hu "zikrini çekersen peygamber efendimizi görebileceğim yazıyordu. rüya böyle daha önce bu zikri hiç duymamıştım.kardeşim merakla tabirini bekliyorum.selametle kalın.

Apel Apel Su
günde 1000 defa diye ayrıntıda vardı onu yazmayı unutmuşum.


Açıklama:.. Vahap Karakılıç (13 Ekim 2011)

Bu rüya şunu dedirtir sana, Allah nerede sorusuna bir cevap ayrıca ve Allah’ı bilmek tanımak nasıl olur.

BAKARA 2/186 Kullarım sana benden sorarlarsa ben Karîb'im, gerçekten çok yakınım. Dua edenin çağrısına, bana çağırıp yakardığı anda cevap veririm. Hadi onlar da bana karşılık versinler, bana inansınlar ki doğru ve iyiyi bulabilsinler.

Yer ve gök arasında bulunan her şey Allah’ın tasarrufu altında işliyor, bu işleyiş bir ölçü ve düzen içinde eksiksizce birbirini tamamlıyor. Yediğimiz yemekler veya yapığımız bir işte arda kalan artıklara ne olur; onları çöpe atarız gerisi pek bizi ilgilendirmez. İşte bu noktada bir kumandanın eli değer ki, yer ve toprak arasında insanı rahatsız eden her türlü kiri o muhafaza ve idare edecek askeri bir kumandayı devreye sokar. Bu askeri kumanda idare edici bir noktada bir emirle vazifeli olduğu için, talimatla çalışır. Yerin arasında bulunan kirleri temizleyip, insanın o geriye bırakmış olduğu pisliği arındıracak bir şekilde askeri bir üst rütbeli, her an emre hazır asker gibi, merkezde onu idare edecek şekilde bir tedbir ve önlemle kumanda ettirir. Nasıl k, bir süpürgenin yere değen yüzler telleri bir arada hareket edip, o yerdeki pisliği temizleyip işliyorsa, o askeri kumanda bir noktada idare edip bir tertip ve düzen içinde bir arada birlik içinde kumanda edildiklerinde çok işleri basit bir süpürgenin telleri gibi iş bitirici olurlar. İşte her bir varlıkta birliği olan Allah tek, tek işler mahiyetinde çok kapsamlı olan rahmetin genişliğini sana bu şekilde duyurtur. Onu bir yerde değil her yerde görmek mümkündür. Her an iş gören o Allah’tır. Bir iş onun izni olmaksızın olmaz. Bir yerde bir emirle sayısız işler bitiren biri, gökte ve yerde tasarruf eden her harekette bir güç ile Hakim’dir. Bir kumandanıyla, aynı anda binler askeri talimle hareket ettiren birini uzakta bir yerde arama. Onun tecellisi her yeri sarmış olup, Rahmeti geniştir.

O (Allah) hiçbir yakarışa ilgisiz kalmaz. Bütün sesleri işten O’dur. Her şeyi görüp, ona göre iş sağlattıran O’dur. Her kalbe ayna olan O’dur. O ‘nu çok uzaklarda arama, kuşlara, dağlara, yollara, fırtınalara, şimşeğe, yağmura, buluta, toprağa, göğe, onun arasında bulunan her şeye baktığında onun rahmeti her şeyi kuşatmış durumda.

O (Allah) cismiyle değil, tecellisiyle (yansıma, görünme) yaratılmış her bir varlıkta kendini sana sanatıyla tanıttırır. Aklınla düşündüğünde çok uzaklarda olan dağlar, bağlar, kuşlar, taşlar, arabalar ne kadar sana uzak olduğu halde, içinde bir ayna ise, o kendisini sana böyle bir yakınlıkta tanıttırıyor.

Şimdi bildin mi, her şeyi işiten, seni işitmiş mi, yoksa işitmemiş mi, her şeyi gören seni görüyor mu, yoksa görmüyor mu, her kalpte olup biteni, O (Allah) bilen mi, yoksa bilmeyen mi;

O çok uzaktaki taş, nasıl oldu da, bir anda aklınla senin kalbinde bir ayna olduysa, işte Semî (işiten), seni işitiyor mu, Basîr (her şeyi gören Allah) bir yeri değil, O her yeri görüyor. Vâsi (Bağışlaması bol ve rahmeti çok olan) olan O ki, her şeye Kādir’dir.

Bir kişiye ve süpürgeyle binler toz toplatan Allah, kul'un akıl erdirip, onu tanımaya yönelik olan Razı kalmış haline, binler değerin Allah'ı anmayı nasip eyler. ve bu binler tanıma bir ses ile şükür edasına döner ki, her biri cennet'te Allah'ın kuldan Razı kalan cevabına misal olur.

23 Kasım 2011 Çarşamba

Dünyada Cennet Ve Cehennem Hali ?

Rüya;
İnsan Ne Hal Üzerinedir der; Cenab-ı Hak.

''İki insanın Allah Nezdindeki yeri:(dünya nasıl bir cennetki,;bir anda insan için, cehenneme yerine dönüşüyor''.

Cehennemin dehşetli görünüşü, açık ve belirgin olmakla beraber, gizli ve perdeli bir şekilde kendini insana hatırlatıyor. Yaratan, gerçek hayat sahibi Allah, her durumda ve varlık alemin de, bize cennet ve cehennemin o dehşetli şöhretini belirttiriyor.

Araf 7/41 Onlar için cehennemden bir döşek/beşik ve üstlerinde kılıflar vardır. Zalimleri böyle cezalandırırız biz.

Dünyada yaşanan olayların sonucuna nispeten, suyu kaynatma derecesinde derilerimizi yakan o sıcaklığın dehşeti, bize cehennemin büyüklüğünü hatırlatır ki, doğrusu insan bunda hem duyarsız bir halde, hem de umarsızca bir davranış halinde. Ateşle pişirilen etin durumu ne hale geliyorsa, cehennem ateşinin sıcaklığı derileri bu hale getirir ki, korku ve dehşetin öfkesi cehennemin her bir yerinde böyle bir kızgınlık ve öfke ile insana karşı düşman olur. Bu dünya alemi için dost olan ateş, cehennemde kızgın acı veren bir düşman olur. Bu alemde yemeklerimizi pişmesine yardımcı olan ateş, cennete öyle bir rahmet verir ki, bu durum şuna benzer;

Baba ve anne tarlasının hasat’ını yapmak için oğullarını ekinli araziye gönderirler. Oğul araziye varır, gözüne bir yer kestirir, bu tarlanın en aşağı uç kısmıdır. Burada hasat yapmak için zeminin kuvvetli olmasına dayanak olarak, sulanıp bir silindir ile düzleştirilecek bir şekilde, uygun bir hale gelmesi gerekiyor. Bu durumu bilen o kişi, orayı sulamak için tarlanın sınırında bulunan arıkta su bırakmak için kanala doğru yönelir.

Tam tarlanın ortasında iken arıkta suyun aktığını görür. Hemen yukarıya bakar, adamın birisi arığın içinde bir şeyle uğraşıyor. Biraz ilerleyince arıkta akan suyun çoğaldığını fark eder. Yukarı doğru giderken su yukardan aşağı akar haldedir ve artık su arığı aşmış ve tarlanın içine akıyordu. Adam bir panikleme ile, diğer kişiye yönelirken fark etti ki, o kişi o kadar çok su bırakmış olmalı ki, onun arıkta biriken taşları çıkardığını, ve bu taşların suyun taşmasına sebep olduğunu düşünür.

Tam bu esnada kendisini suyun içinde bulur. Sağına doğru bakar, buğday biçilmiş bir halde tarlada yatıyordu, sular tarlayı bir kenarda sarmıştı. Giderek tarlanın aşağı doğru kısmını bütünüyle içine almıştı. Adam yanında geçip gitti. Geriye dönüp baktı, adamla kendi arsında tarlanın ortasında yatay bir arık uzanıyordu. Onun tarafına geçmeyi düşündü, ancak bir anda o arığın içinde suların önüne kapıp fırlatıp, götürdüğü taşları gördü. Dehşetli bir hal aldı adamı. Bakışlarının arasında, o küçük arık kocaman taşları fırlatıp atıyordu ki, taşlar bir pamuk gibi savruluyordu. O adamın yanına geçmek istiyordu, fakat o dehşetli su arığı adamın içine öyle bir korku salmıştı ki, biraz önce o çukurda korkusuzca geçen adam, çukurun öbür tarafındaydı.

Artık kendisiyle onun arasında dehşet verici bir çukur var. Onun üzerinde atlamak nerde, ona bakmak bile artık güçtü. Bir anda çukura doğru eğilerek karşıya geçmek istedi. O çukur öyle bir öfkeli halle akıyordu ki, içindeki bir adamı sürükleyip götürüyordu. O su azgın bir halde öfke ile dolmuştu, acımıyordu. Oğul eğilirken su arığının içinde birden, dışarıya doğru gelen ve kaçan bir adamı fark etti. Adamın arkasında öyle bir çukur vardı ki, onun içinde sanki çok uzaklardan yanan ve hızla yaklaşan bir kızarmışlık vardı. Çukurdan çıkan ve hızla kaçan o adamın halini gören oğul, arkasına bakmadan kendini biraz önce su arığında suyu bırakan adamın tarlasındaki, sınırında bulunan ağaçlar arsında bir boşluk bularak kendisini o can havliyle dışarıya attı. O korku haliyle kaçarken, etrafına baktığında kaçışan insanları görmüştü. Sonunda bir yere ulaşır. Burası artık onun için ehemmiyetli bir yerdir. Ancak orada da, lavların püskürttüğü kızgın ateş parçacıkları çok uzaklarda küçük bir damla su kadarken, ona bir dehşet veriyordu. O artık bir korku haliyle yolun kenarında duran beyaz taksiye binip kaçmayı düşünüyordu.

Kaçmak çare olacak mıydı, o oğulla; artık her bir yer onu sersem bir hale sokuyordu, korku ve dehşet hali ona kaçmaktan başka bir çare bırakmamıştı, ama sığınacak ve dayanacak her yer ona bir düşman muamelesi görüyordu.

Diğer kişi o dehşet verici durum karşısında ne yapmıştı, diye sorarsak?

O sanki böyle bir şey yaşanmamış gibi, o kaçan oğullu seyretti, ona nimet olarak merhamet ve şefkat kapısı açılmıştı. Zaten o böyle bir şey yaşamadı da, görmedi de. Alem bu insana nimetin güzelliklerini bağışlamıştı. Bu cihan onun için şefkat ve merhamet yurdu olduğu için, Ahiret’te de onun için bir korku olmayacaktı. Her şey ona bir sevgi ile yaklaşıp, ona karşı sevgisini bağışlamıştı. O merhametini ve sevgisini bağrında hayatın gayesine bir tebessümle, nazik bir halde, bir okşayış ve dokunuşla bitkilere tattırıp, değişim gösteren o büyüklüğün çekirdeklerine ilgi ve alakadar bir dayanak noktası bilip. Böyle bir öğreti ile nizamla hareket edip mutlu olmuştu. Her bir çeşmenin damlası ona Rahmeti ilahi’nin yumuşak gizemini göstermişti. Bu büyük Azameti Kibriya ona ilahi Rahmet yurdu oldu. Ona ne bir hüzün nede bir acı verdi.

Rüyada Kurban Emri, Kirlerden Arınma, Ve Münafıkların Durumu ?


Rüyayı Gören:... Vahap Karakılıç (08.11.2011)

RÜYA

Bugün rüyamda kendimi teyzemin evine giderken gördüm. Onların oturduğu köy dere kenarında olup, yamacı büyükçe bir yerdir. Birden yukarı çıkarken teyzemin oğlunu gördüm, beyaz elbise yün bir kazak giymişti. Yanına vardım, hal hatırdan sonra teyzemi sordum, beraber eve doğru gittik, evin yanına yaklaştık, tam o esnada teyzemin elçisi elinde bir kazanla kapıyı kapatırken, dışarı çıktı. Yandaki evde oturan ihtiyar bir adam ve arkadaşı kadına doğru seslendi, misafiriniz var.

Kadın teyzemin şu anda evde olmadığını söyledi, başka bir yerde ve uzak olan bir akrabasını ziyarete gitmiş dedi. Kadın konuşurken ben evin önünde duran bir tezgahın yanındaydım. Tezgahın üzerinde kap, kacak ile doluydu. Orada küçük bir su şişesi (pet, plastik şişe) duruyordu ve onun içi boştu, hemen onun yanında camdan bir şişe daha vardı. Elime dolu şişeyi aldım boş olan şişeye azıcık bir şey boşaltım, fakat ne olduğunu anlamadım, kırmızımsıya çalar bir sıvı vardı, ne olduğunu pekala anlamadım.

Sonra dolu olan şişeyi tezgaha koydum, ağzında hala boşalan o kırmızı renkte sıvı vardı. Birden teyze oğluyla döndük ve dere kenarına gittik, karşıdan bir koyun sürüsünün dere suyuna doğru koşuştuğunu görüyordum, o esnada bir yolcu treni geçiyordu. Biz koyun sürüsünü çalılıklardan ve trenden dolayı pek göremiyorduk. Orada duran iki kişi koyun sürüsüne doğru koşmaya başladı. Çobanın koyunların arkasında geldiğini düşünerek görmedik.

Sonra bir anda kendimizi çocukların oyun oynadığı bir yerde bulduk, orada pek hoşlanmadığım bir insan vardı. Yıkıp harabe bir eve benzeyen yerde, duvarları yarı dökük bir evin içinde çocuklar oynuyordu. O küçük akıllarına rağmen marifetli bir tiyatro gösterisi yapar gibi bir izlenimle onlara hayranlıkla baktım. Onlar orada kendi aralarında oynuyorlardı. Ve ardında hemen yanı başımızda dans eden gençler vardı, onların dansını seyrederken bir anda kendimi başka bir arkadaş ile bir başka yere giderken gördüm.

Yolda bazı yabancılar bize rast geldi, bu kişiler takım elbiseli kimselerdi. Onlara bir şey sorar gibisinde yola devam ettik. Kendimizi bir yerde bulduk. Arkadaşım Erhan arık halinde olan 30 adet sıralı halde ve her birisinin suyu kendi içinde kaynamak (yerden kaynayıp çıkan su) kaydıyla dizili çimenli bir yerdeyiz. O arıkların içi çimenle kaplanılmış ünlü 30’lu olduğunu işittik. Biraz sonra su arıklarının yanında geçerek, bir dağa doğru yöneldik. Karşımıza bir tepe çıktı, orada kumu andıran, fakat sert bir tabakada az bir suyun aktığını gördük. Arkadaşım bundan içelim dedi. Ancak Erhan o sudan içmeden ben biraz ağzıma aldım. Benim içimi bulantı tuttu, içtiğime pişman oldum.

Erhan orada dura kaldı, bana bakıyordu ve suskun bir vaziyette idi. Ben başka bir yere baktım, orada da su yukardan aşağı tepenin üzerinde kendine öyle bir yol tutmuş ki, taşın altına akarken, şelale gibi suyunu yere bırakmıyor. O su, orada ters bir yol çizerek taşa dokunur halde, kayının dibine doğru akıyordu. Bu bana öyle bir hayranlık veriyordu ki, ona bakmak hoşnutluk ve zevk veriyordu.

Erhan’la o çimenliğin hemen yanı başında duran bir yerde bulduk kendimizi. Burası kayalıklar içine gizlenmiş bir ufak göl gibi idi. O göl’e baka kaldım birden, suyun çok bulanık ve çamurlu olduğunu gördüm. Gölün bir yanında sanki bir işletme yerini anımsatan evleri fark ettim. Orada suyun içinde insan gibi dans eden 3 adet makine vardı. Ahenkli bir şekilde kendisinde geçmiş bir vaziyette kendini suya vuran bir yarı kepçe vaziyetinde, ona benzer ve içinde ona uyumlu halde bir kişiyi görüyorduk.

Onlar o ahenkli dansı suyla beraber yaparken orada eski bir okul arkadaşım vardı. Nedim’e dedim, siz burada ne yapıyorsunuz; o bana şu cevabı verdi, biz burada köyün içme suyunu arındırıyoruz. Aklımda bu kirli su nasıl içilir diye geçti. Nedim birden o koca suda dizlerine kadar bile gelmeyen suyun içinde bana doğru yöneldi. Bir tarafta şunu düşündüm. Bu adam dizlerine kadar gelmeyen bir suda yürürken, şu koca makineler bu ağırlıkla nasıl bu suyun üzerinde duruyorlar. O arada Erhan’a baktım. Erhan paçalarını kaldırmış suda yürüyor. Su onun dizlerinin altına kadar yükselmiş ve dizine bile yetişmiyordu. Birden nedim bana yaklaştı, tam o esnada Erhan’a doğru bakarken karşımda Fehmi diye bir arkadaşım vardı. Onu karşımda gördükten sonra birden gölün kupkuru olduğunu fark ettim.

Fehmi yüzünü bir bezle sarmış ve yere toz serpiyordu. Neden böyle yapıyorsunuz dedim. Orada duran usta cevap verdi. Suyu temizlemek için ham madde serpiyoruz. Dışarı çıkmak istedim o adam tam dışarı çıkarken samanı andıran bir şeyleri benim başımdan boynuma doğru attı. Bunu yaparken ahenkli ve kendinden geçmiş bir halde, bir aşk edasıyla yapıyordu. Kendime dedim ki, yahu ben zaten sap samanla çok uğraştım bu yaz. O esnada kendimi başka bir yerde buldum.

Burası içinde yılanların kol gezdiği bir yerdi. Birden dedim ki bu suya yaklaşmayayım bunlar beni ısırır. Göl o kadar yılanla doluydu ki, yılanlar birbirine sarılarak ve birbirine dolanarak hareket ediyorlar. Elimde bir sopayla yılanları havaya kaldırdım. Yılanlar sopanın üzerinde kayarak hareket ediyorlardı. Yalnız bu yılanlar başını hiç göstermiyorlardı. Ve korku hali halinde fark ettim ki, bu yılanlar zehirli oldukları halde çıngırak yılanına benzer renkli, renkli yılanlardı.


Açıklama:... Vahap Karakılıç

Evet bu rüya bir anlamda münafık olanlara bir şamardır. O şamar benden değil, Allah’tan gelen bir şamardır. Bu öyle bir zillet ki, onların yaptıklarını haber veren bir rüyadır. Ve içlerinde barındırdıklarına bir cevaptır.

İnşallah (Allah’ın izniyle), kısa anlatacağım. Birinci rüyada bana emredilen ve yükümlü olduğum için, anlatılan bir durum var. Burada bir kurban emrediliyor. Bu kurbanın cinsi ve kesileceği yer tarif ediliyor. Bu kurbanın koyun sürüsünde bir kurban olması gerekir. İkincisi kurbanın nerede bulunduğunu tarif eden tren var. Tabi ki, biz onun yerini Allah’ın izniyle bilmekteyiz. Onun nerede ve kime verileceğini anlatan o dans eden minik çocuklar bu konuyla alakadardırlar. Bu benim rüyamda gördüğüm çocuklar rüyada gösterilen, muhtaç kişileri göstermekle beraber, onlar bu rızıktan ( kesilen Kurban) pay alacaklar.

İkinci rüya kurban ne manaya gelir gibisinde bir soruya cevaptır. Kurban nefsin Allah’a teslim olma noktasıdır. Yani kişi kendini dünya malına karşı bir şekilde soyutlayacak. Rızkı veren Allah olduğuna göre, o rızkın paylaşımı konusunda insana yine O (Allah), haber verir. Dünya üzerinde verilen rızık bir kişiye veya kişilere ait olan değildir. Yani ben çok kazanıyorum bu mal bana aittir, deme değildir. Tam tersine kişiye verilen her fazla rızık öncelikle kime verilecek.

Bu sırasına göre Kuran’da şu şekildedir.

Bakara 2/83 İsrailoğullarından şöyle bir söz de almıştık: Allah'tan başkasına ibadet etmeyin, anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik ve güzellikle davranın. İnsanlara güzeli ve güzelliği söyleyin. Namazı/duayı yerine getirin, zekâtı verin. Bütün bunlardan sonra siz, pek azınız müstesna, sırt çevirdiniz. Hâlâ da yüz çevirip duruyorsunuz.

Yeryüzü adalet ile yönetilecekse kişiden bekleyen mal (Rızık) fazlası kimin hakkı. Kişi öncelikle Anne ve babasında sorumludur, ikincisi yabancıdan evvel o sana verilen fazla mal akrabanın hakkı olduğu için, sana veriliyor. Ondan kendine pay çıkarmak yerine, akrabaya da pay ver. Akrabanın ihtiyacını gördükten sonra, elinde fazla malın var. O zaman dön hakkı olan, yetimler ondan pay sahibidirler. Onlarda kendine düşen payı aldılar sıra yoksulda. Onu görüp, onun o gariban halini düşünmeden ona vereceksin. Verdiğini de, o garibanın başına kakalamayacaksın. Bunu yaparsan verdiğinden daha çok büyük günah işlersin, bu günah kıyamet günü boynunda asılı vaziyette senden hesap sorar. İşte bu günahların en büyüklerinden olup, ve kul hakkına girer. Sana sunulan nimette, başaksına pay çıkarırsan başı dik bir vaziyette Allah’tan hoşnut olmak kaydıyla Rabbin senin için şunu müjdeler.

Fecr 89/27 Ey sükûna kavuşmuş benlik!

89/28  Dön Rabbine, razı etmiş ve razı edilmiş olarak!

89/29  Gir kullarımın arasına! 89/30 Gir cennetime!

Peki, o kirli göl nedir? Allah dünyada harcamış olduğun emeğine karşı, anne-baba, akrabaya, yetime ve yoksula verdiğin o rızka, karşılık senin bütün kötülüklerini (insanın üzerinde bulunan günahlar) satın alıyor mu? Hem günahlarını, bir kalemde siliyor, hem de sana sonsuz bir cennet’ti vaat ediyor. Üstelik O (Allah), seni bu dünya alemin de ücretli çalıştırıp, seni bir işçi yapıyor mu? Yaptıktan sonra sana ne diyor, senin yaptığına karşılık sana sonsuz güzellikle dolu ve her anı hayranlıklı bakışmaların olduğu bir yurdu temenni ediyor mu? Senden istediği bir lokma ekmeği o garibana ver. Bundan razı kalır ve hoşnut bir şekilde malını verirsen ihtiyaç sahibine, O (Allah) sınav kağıdına yazılı olan zayıf notuna bakmıyor, sözlü olarak diyor ki, ben seni başarılı gördüm, zayıf almadın imtihanı geçtin diyor.

Tevbe 9/11 Allah, müminlerin canlarını ve mallarını, karşılığında kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır. Allah yolunda çarpışırlar da öldürürler, öldürülürler. Allah'ın; Tevrat'ta, İncil'de ve Kuran'da kendi üzerine hak olarak yazdığı bir vaattır bu. Ahdine, Allah'tan daha vefalı kim var? Perçinlediğiniz bu antlaşmanızdan ötürü müjdeler olsun size. İşte budur o büyük başarının ta kendisi.

Allah için bunu düşünmeden yaptığından dolayı, gir razı olmuş kullarımın arasına der. İşte ölmüş o nefsin büyüklüğüne rağmen, sen Allah’tan, Allah’ta senden razı olarak döndün Allah’ın sonsuzluk yurduna.

Üçüncüsüne gelince o yılanlar münafık kişilerdir. Onlar Allah’a inandık derler, ancak kalpten inanmamış kişilerdir. Yani yılan gövdesini gösterirken, dilden şöyle der:

Bakara 2/14 Bunlar iman etmiş olanlarla yüz yüze geldiklerinde, "İman ettik" derler. Kendi şeytanlarıyla baş başa kaldıklarına ise söyledikleri şudur: "Hiç kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz alay edip duran kişileriz."

Bir yanda gövdesini gösterirken, insanın yüzüne dedikleri yukarıdaki Ayet’e açıklamış olduğu gibidir. O göstermedikleri kafaları ise suyun altında gizlemiş oldukları gerçekleridir. Yani şeytanına seslenirler.

Bakara 2/14 Kendi şeytanlarıyla baş başa kaldıklarına ise söyledikleri şudur: "Hiç kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz alay edip duran kişileriz."

2/15 Allah onlarla alay ediyor ve onları, kendi azgınlıkları içinde bocalar bir halde sürüklüyor.

2/16 İşte bunlar, doğruluk ve aydınlığı verip karanlık ve sapıklığı satın aldılar da ticaretleri hiçbir kazanç sağlamadı. Bir yol-yordama girebilmiş de değillerdir.

2/17 Onların durumu şu kişinin durumuna benzer: Bir ateş tutuşturmak istedi. Ateş, çevresindekileri aydınlattığında, Allah onların ışığını giderdi ve onları karanlıklar içinde bıraktı; artık görmezler.

2/18 Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Onlar artık dönmezler.

İmam Mehdi'yi Rüyasında Gören Kişi''?



İmam Mehdi As'ın (gördüğü rüya)

Selamnalykum
Rüya yorumladığınızı duydum sems diye bir arkadaştan size bir tane yazsam bana manasını yazabilir misiniz Allah rızası için çok merak ediyorum rüyayı bir yıl önce gördüm. Manasını internetten çok araştırdım ama bir sonuca varamadım anlamadım yani ilk defa bu kadar garip rüya gördüm. Anlatayım
rüyam söyle;

Rüyam da bir evliya gördüm, aynanın karsında koku sürüyormuş. Ne yapıyorsunuz dedim savaşa gideceğiz ona hazırlanıyoruz dedi. Bende gelim mi diye sordum. Baktı bana, acık yeşil sargı vardı tamam dedi 6yı 8 geçe hazır ol, seni gelip alacam dedi.

Ondan sonra birlikte bir kaledeydik Resulullah geldi bana savaşmam için bir kılıç vermelerini emretti. Sonra kılıcı yapan usta ben öleyim diye kırık kılıç,  vermiş bende ha bire onu düzeltmeye çalışıyordum düzeltemeyince Resulullahın yanına tekrar gittim bana o hain ona güvenme dedi. Kalede ki hainleri yok edeceğiz önce dedi. Orada uyandım ama etkisinden bir yıldır çıkamıyorum Allah razı olsun.


Açıklama:... (17 kasım 2011) Vahap Karakılıç
BİSMİLLAH

Rüyanda gördüğün kişi Ahir Zaman’da geleceği Peygamber Efendimiz tarafında müjdelenen 12’ci İmam Muhammed Mehdi’dir. Onu şu şekilde görmüşsün inşallah (Allah’ın izni ile). Şu bir gerçek ki, zaten rüyanda sana zahir (açık) olarak gösterilmiş, ancak burası imtihan dünyası olduğu için, aklın onu bulmada mucize istemesin. Çünkü bu alem perdelidir. Mehdi as’ı ancak ortaya çıkınca tanıyabilirsin, yoksa onu görsen bile, Mehdi as olduğunu bilemezsin. Çünkü o (Mehdi) Allah’ın koruması altında perdelenmiş (gizlenilmiş) bir şekilde halkın arasında dolaşır. Buna dair bir hadis şu şekilde dile getirilmiş:

HADİS

İmam Sadık(as) şöyle buyurmaktadır:Bu işin sahibinin (Hz Mehdi’nin), Yusuf as’a benzerliği bulunmaktadır. Çünkü Yusuf as kardeşlerini tanımıştı, ancak kardeşleri onu gördükleri zaman, kendinin tanıtıncaya kadar onu tanımamışlardı. Halbuki o (Hz Mehdi as), onların çarşılarında gider gelir. Toplantılarında halıların üzerine ayak basar. Allah’ın izin ile kendini tanıttırıncaya kadar onlar onu (Hz Mehdi as’ı) tanımayacaklar.(Mucem-ul Ehadisi İmam Mehdi Cilt:3)

Bundan dolayı ve hatta onun çıkış zamanını belirleyen bir tarih ile karşılaşacaksın, bu tarih belirgin olarak bir zamanı belirtir.

Burasını batın (gizli, ve işlerin iç yüzünü biz bildiğimiz halde anlatmak kaydıyla) bir biçimde anlatacağım. Anlaman biraz zor olacak, ancak anlatmam bu şekilde mümkündür. Öbür türlü (açık ve belirgin bir şekilde) anlatmam senin akıl ve iradeni (düşünme gücünü, Mehdi budur desem, ya da Mehdi’yi burada bulursun demem veya Mehdi’yi bulman için her şeyini ve onunla ilgili akılda bir soru bırakmayacak şekilde seni ona doğru yöneltsem, ve sonra gidip onu o şekilde ve hal üzerinde bulman) elinde almış olur. Bu da imtihanı ortadan kaldırır. Kafanı fazla bu noktaya yorma. Burası Allah’ın izniyle, bizim bileceğimiz noktalara işaret eder.

Rüyanda gördüğün durum açık bir şekilde senin hayatında yaşayacağın durumla aynı olacak. Yani 12’ci İmam’ı mutlaka göreceksin, yalnız onu tanımayacaksın. Aynanın karşısında gördüğün bir şekil olmakla beraber, onu (Mehdi’yi) nasıl göreceğinin işaretidir. Sana davette bulunacak, ancak sen onu dinler misin, oda Kaderi ilahi’dir (Kaderde ne yazılmışsa una uygun hareket edersin).

Şimdi burası en önemli nokta, içinde bulunduğun yerde ve yerlerde Münafık (Allah inandığını söyleyip, kalpten bunu onaylamayacaklar (inkar) ) insanlar olacak. Seni ona (Mehdi’ye) yönlendirecekler, ancak ne sen, ne de onlar onun Mehdi olduğunu bilmeyecekler. Onların amacı seni ona yönlendirirken, seni tuzağa düşürmektir. Seni kendi gibi olmalarını istemelerindendir. Ancak Allah onların tuzaklarını boşa çıkarmıştır. Rüyan kati bir ispat ve delildir. Onların hiçbir şekilde Mehdi as’a zarar veremeyecekleri gibi, sana verecekleri zararı Mehdi as bir şekilde def edecektir. Allah bunu senin kaderinde yazılı bir halde sana bir vurgu olarak yazmış ve senin bunu değiştirmen Mümkün olmayacak.

Bu zamanda dine en çok zarar veren münafıklardır, tahribatı en yüksek boyutta olan kimselerdir. Sana rüyanda Resulullah olarak gösterilen kişi, aslında 12’Cİ İmam Mehdi as’ın ta kendisidir. Rüya Allah’ın kaderde var ettiği kesin hükmü olduğu için bunu, değiştirmen mümkün değildir. Bu durumu mutlaka yaşarsın, bu imanın kuvvetli bir delili olmakla beraber, inanmış kişilerin dinini güçlü kılar.

Yalnız burası manidardır, facebook’ta senin sayfanı kontrol ettim ve neye ulaştım bilir misin, Ahir Zaman’da 12’ci İmam Mehdi’ye düşman olacak olan kişiler var. Onları bulmak senin işin, ben bu kadarını söylemekle yükümlüyüm. Onların en belirgin özelliği Allah’ın indirdiği Ayet’leri yalanlamalarıdır. Onlar aklını kullanmayan azgın kişilerdir. Senin yüzüne biz inandık derler, şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında, biz onların iman ettiğine mi, inanacağız derler. ANKEBUT 29/3 Yemin olsun ki biz, onlardan öncekileri de fitne yoluyla denemişizdir. Allah, özüyle sözü bir olanları elbette bilecektir. Ve O, yalancıları da elbette bilecektir.  


19 Kasım 2011
İmam Mehdi As

  • Allah razı olsun. Dediğiniz kişiler kimler bilmiyorum ama inşallah engellemeye çalışırım. Bu rüyalardan sonra çok rüyalarda gördüm. Şeyh Ahmet Yasin'in yanına gittim. İnşallah sen Mehdiye asker olacaksın bize bağlan ben seni ona yetiştiririm dedi. Bende kalp ettim. Ama şüphelerim var. Son zamanlarda rüya ile uyku arasında gelip, bana bir şey öğretiyorlar. Mesela geçen gün bana insansın abdest suyundan onun ne halt olduğunu anlarsın dediler, evliyamı kafir mi oradan anlaşılırmış bunun gibi, uykuyla uyanıklık arası şeyler var. Bunlar rüya mı ne onları da anlamadım?


Açıklama:... (19 Kasım 2011) Vahap Karakılıç
Şimdi benim sana bir sualim olacak. Şeyh Ahmet Yasin ile görüşüyorsan, git ona deki böyle bir adam benim Rüyamı bu şekilde yorumladı.

Sonra ona şu meseleyi anlat. Deccal hadislerde zahirde insanlara zarar veren bir şey yada bir nesne. Batın manasını da pek kimseler bilmiyor, ya da ayırt edemiyor.

Halbuki, bizde onu şu şekilde görüyoruz. Deccal Ahir Zamanda Çıkacak 12'ci İmam Mehdi As'ım hem askeri ve hem de cehenneme gidecekleri kendisine hoşlandığı şeyleri veren bir şey, yada bir nesne.

Bakalım hocan benim hakkında sana ne diyecek. Şunu da söyle Ahir zamanda gelecek imam Mehdi, 12'ci İmam olarak mı gelecek, yoksa yalnız MEHDİ olarak mı gelecek.

Buda ikinci sorunun cevabı, gayb Allah'ın nezdindedir, onunla dilediği kişiyi, başka bir kişiyle imtihan eder.