23 Kasım 2011 Çarşamba

Rüyada Kurban Emri, Kirlerden Arınma, Ve Münafıkların Durumu ?


Rüyayı Gören:... Vahap Karakılıç (08.11.2011)

RÜYA

Bugün rüyamda kendimi teyzemin evine giderken gördüm. Onların oturduğu köy dere kenarında olup, yamacı büyükçe bir yerdir. Birden yukarı çıkarken teyzemin oğlunu gördüm, beyaz elbise yün bir kazak giymişti. Yanına vardım, hal hatırdan sonra teyzemi sordum, beraber eve doğru gittik, evin yanına yaklaştık, tam o esnada teyzemin elçisi elinde bir kazanla kapıyı kapatırken, dışarı çıktı. Yandaki evde oturan ihtiyar bir adam ve arkadaşı kadına doğru seslendi, misafiriniz var.

Kadın teyzemin şu anda evde olmadığını söyledi, başka bir yerde ve uzak olan bir akrabasını ziyarete gitmiş dedi. Kadın konuşurken ben evin önünde duran bir tezgahın yanındaydım. Tezgahın üzerinde kap, kacak ile doluydu. Orada küçük bir su şişesi (pet, plastik şişe) duruyordu ve onun içi boştu, hemen onun yanında camdan bir şişe daha vardı. Elime dolu şişeyi aldım boş olan şişeye azıcık bir şey boşaltım, fakat ne olduğunu anlamadım, kırmızımsıya çalar bir sıvı vardı, ne olduğunu pekala anlamadım.

Sonra dolu olan şişeyi tezgaha koydum, ağzında hala boşalan o kırmızı renkte sıvı vardı. Birden teyze oğluyla döndük ve dere kenarına gittik, karşıdan bir koyun sürüsünün dere suyuna doğru koşuştuğunu görüyordum, o esnada bir yolcu treni geçiyordu. Biz koyun sürüsünü çalılıklardan ve trenden dolayı pek göremiyorduk. Orada duran iki kişi koyun sürüsüne doğru koşmaya başladı. Çobanın koyunların arkasında geldiğini düşünerek görmedik.

Sonra bir anda kendimizi çocukların oyun oynadığı bir yerde bulduk, orada pek hoşlanmadığım bir insan vardı. Yıkıp harabe bir eve benzeyen yerde, duvarları yarı dökük bir evin içinde çocuklar oynuyordu. O küçük akıllarına rağmen marifetli bir tiyatro gösterisi yapar gibi bir izlenimle onlara hayranlıkla baktım. Onlar orada kendi aralarında oynuyorlardı. Ve ardında hemen yanı başımızda dans eden gençler vardı, onların dansını seyrederken bir anda kendimi başka bir arkadaş ile bir başka yere giderken gördüm.

Yolda bazı yabancılar bize rast geldi, bu kişiler takım elbiseli kimselerdi. Onlara bir şey sorar gibisinde yola devam ettik. Kendimizi bir yerde bulduk. Arkadaşım Erhan arık halinde olan 30 adet sıralı halde ve her birisinin suyu kendi içinde kaynamak (yerden kaynayıp çıkan su) kaydıyla dizili çimenli bir yerdeyiz. O arıkların içi çimenle kaplanılmış ünlü 30’lu olduğunu işittik. Biraz sonra su arıklarının yanında geçerek, bir dağa doğru yöneldik. Karşımıza bir tepe çıktı, orada kumu andıran, fakat sert bir tabakada az bir suyun aktığını gördük. Arkadaşım bundan içelim dedi. Ancak Erhan o sudan içmeden ben biraz ağzıma aldım. Benim içimi bulantı tuttu, içtiğime pişman oldum.

Erhan orada dura kaldı, bana bakıyordu ve suskun bir vaziyette idi. Ben başka bir yere baktım, orada da su yukardan aşağı tepenin üzerinde kendine öyle bir yol tutmuş ki, taşın altına akarken, şelale gibi suyunu yere bırakmıyor. O su, orada ters bir yol çizerek taşa dokunur halde, kayının dibine doğru akıyordu. Bu bana öyle bir hayranlık veriyordu ki, ona bakmak hoşnutluk ve zevk veriyordu.

Erhan’la o çimenliğin hemen yanı başında duran bir yerde bulduk kendimizi. Burası kayalıklar içine gizlenmiş bir ufak göl gibi idi. O göl’e baka kaldım birden, suyun çok bulanık ve çamurlu olduğunu gördüm. Gölün bir yanında sanki bir işletme yerini anımsatan evleri fark ettim. Orada suyun içinde insan gibi dans eden 3 adet makine vardı. Ahenkli bir şekilde kendisinde geçmiş bir vaziyette kendini suya vuran bir yarı kepçe vaziyetinde, ona benzer ve içinde ona uyumlu halde bir kişiyi görüyorduk.

Onlar o ahenkli dansı suyla beraber yaparken orada eski bir okul arkadaşım vardı. Nedim’e dedim, siz burada ne yapıyorsunuz; o bana şu cevabı verdi, biz burada köyün içme suyunu arındırıyoruz. Aklımda bu kirli su nasıl içilir diye geçti. Nedim birden o koca suda dizlerine kadar bile gelmeyen suyun içinde bana doğru yöneldi. Bir tarafta şunu düşündüm. Bu adam dizlerine kadar gelmeyen bir suda yürürken, şu koca makineler bu ağırlıkla nasıl bu suyun üzerinde duruyorlar. O arada Erhan’a baktım. Erhan paçalarını kaldırmış suda yürüyor. Su onun dizlerinin altına kadar yükselmiş ve dizine bile yetişmiyordu. Birden nedim bana yaklaştı, tam o esnada Erhan’a doğru bakarken karşımda Fehmi diye bir arkadaşım vardı. Onu karşımda gördükten sonra birden gölün kupkuru olduğunu fark ettim.

Fehmi yüzünü bir bezle sarmış ve yere toz serpiyordu. Neden böyle yapıyorsunuz dedim. Orada duran usta cevap verdi. Suyu temizlemek için ham madde serpiyoruz. Dışarı çıkmak istedim o adam tam dışarı çıkarken samanı andıran bir şeyleri benim başımdan boynuma doğru attı. Bunu yaparken ahenkli ve kendinden geçmiş bir halde, bir aşk edasıyla yapıyordu. Kendime dedim ki, yahu ben zaten sap samanla çok uğraştım bu yaz. O esnada kendimi başka bir yerde buldum.

Burası içinde yılanların kol gezdiği bir yerdi. Birden dedim ki bu suya yaklaşmayayım bunlar beni ısırır. Göl o kadar yılanla doluydu ki, yılanlar birbirine sarılarak ve birbirine dolanarak hareket ediyorlar. Elimde bir sopayla yılanları havaya kaldırdım. Yılanlar sopanın üzerinde kayarak hareket ediyorlardı. Yalnız bu yılanlar başını hiç göstermiyorlardı. Ve korku hali halinde fark ettim ki, bu yılanlar zehirli oldukları halde çıngırak yılanına benzer renkli, renkli yılanlardı.


Açıklama:... Vahap Karakılıç

Evet bu rüya bir anlamda münafık olanlara bir şamardır. O şamar benden değil, Allah’tan gelen bir şamardır. Bu öyle bir zillet ki, onların yaptıklarını haber veren bir rüyadır. Ve içlerinde barındırdıklarına bir cevaptır.

İnşallah (Allah’ın izniyle), kısa anlatacağım. Birinci rüyada bana emredilen ve yükümlü olduğum için, anlatılan bir durum var. Burada bir kurban emrediliyor. Bu kurbanın cinsi ve kesileceği yer tarif ediliyor. Bu kurbanın koyun sürüsünde bir kurban olması gerekir. İkincisi kurbanın nerede bulunduğunu tarif eden tren var. Tabi ki, biz onun yerini Allah’ın izniyle bilmekteyiz. Onun nerede ve kime verileceğini anlatan o dans eden minik çocuklar bu konuyla alakadardırlar. Bu benim rüyamda gördüğüm çocuklar rüyada gösterilen, muhtaç kişileri göstermekle beraber, onlar bu rızıktan ( kesilen Kurban) pay alacaklar.

İkinci rüya kurban ne manaya gelir gibisinde bir soruya cevaptır. Kurban nefsin Allah’a teslim olma noktasıdır. Yani kişi kendini dünya malına karşı bir şekilde soyutlayacak. Rızkı veren Allah olduğuna göre, o rızkın paylaşımı konusunda insana yine O (Allah), haber verir. Dünya üzerinde verilen rızık bir kişiye veya kişilere ait olan değildir. Yani ben çok kazanıyorum bu mal bana aittir, deme değildir. Tam tersine kişiye verilen her fazla rızık öncelikle kime verilecek.

Bu sırasına göre Kuran’da şu şekildedir.

Bakara 2/83 İsrailoğullarından şöyle bir söz de almıştık: Allah'tan başkasına ibadet etmeyin, anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik ve güzellikle davranın. İnsanlara güzeli ve güzelliği söyleyin. Namazı/duayı yerine getirin, zekâtı verin. Bütün bunlardan sonra siz, pek azınız müstesna, sırt çevirdiniz. Hâlâ da yüz çevirip duruyorsunuz.

Yeryüzü adalet ile yönetilecekse kişiden bekleyen mal (Rızık) fazlası kimin hakkı. Kişi öncelikle Anne ve babasında sorumludur, ikincisi yabancıdan evvel o sana verilen fazla mal akrabanın hakkı olduğu için, sana veriliyor. Ondan kendine pay çıkarmak yerine, akrabaya da pay ver. Akrabanın ihtiyacını gördükten sonra, elinde fazla malın var. O zaman dön hakkı olan, yetimler ondan pay sahibidirler. Onlarda kendine düşen payı aldılar sıra yoksulda. Onu görüp, onun o gariban halini düşünmeden ona vereceksin. Verdiğini de, o garibanın başına kakalamayacaksın. Bunu yaparsan verdiğinden daha çok büyük günah işlersin, bu günah kıyamet günü boynunda asılı vaziyette senden hesap sorar. İşte bu günahların en büyüklerinden olup, ve kul hakkına girer. Sana sunulan nimette, başaksına pay çıkarırsan başı dik bir vaziyette Allah’tan hoşnut olmak kaydıyla Rabbin senin için şunu müjdeler.

Fecr 89/27 Ey sükûna kavuşmuş benlik!

89/28  Dön Rabbine, razı etmiş ve razı edilmiş olarak!

89/29  Gir kullarımın arasına! 89/30 Gir cennetime!

Peki, o kirli göl nedir? Allah dünyada harcamış olduğun emeğine karşı, anne-baba, akrabaya, yetime ve yoksula verdiğin o rızka, karşılık senin bütün kötülüklerini (insanın üzerinde bulunan günahlar) satın alıyor mu? Hem günahlarını, bir kalemde siliyor, hem de sana sonsuz bir cennet’ti vaat ediyor. Üstelik O (Allah), seni bu dünya alemin de ücretli çalıştırıp, seni bir işçi yapıyor mu? Yaptıktan sonra sana ne diyor, senin yaptığına karşılık sana sonsuz güzellikle dolu ve her anı hayranlıklı bakışmaların olduğu bir yurdu temenni ediyor mu? Senden istediği bir lokma ekmeği o garibana ver. Bundan razı kalır ve hoşnut bir şekilde malını verirsen ihtiyaç sahibine, O (Allah) sınav kağıdına yazılı olan zayıf notuna bakmıyor, sözlü olarak diyor ki, ben seni başarılı gördüm, zayıf almadın imtihanı geçtin diyor.

Tevbe 9/11 Allah, müminlerin canlarını ve mallarını, karşılığında kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır. Allah yolunda çarpışırlar da öldürürler, öldürülürler. Allah'ın; Tevrat'ta, İncil'de ve Kuran'da kendi üzerine hak olarak yazdığı bir vaattır bu. Ahdine, Allah'tan daha vefalı kim var? Perçinlediğiniz bu antlaşmanızdan ötürü müjdeler olsun size. İşte budur o büyük başarının ta kendisi.

Allah için bunu düşünmeden yaptığından dolayı, gir razı olmuş kullarımın arasına der. İşte ölmüş o nefsin büyüklüğüne rağmen, sen Allah’tan, Allah’ta senden razı olarak döndün Allah’ın sonsuzluk yurduna.

Üçüncüsüne gelince o yılanlar münafık kişilerdir. Onlar Allah’a inandık derler, ancak kalpten inanmamış kişilerdir. Yani yılan gövdesini gösterirken, dilden şöyle der:

Bakara 2/14 Bunlar iman etmiş olanlarla yüz yüze geldiklerinde, "İman ettik" derler. Kendi şeytanlarıyla baş başa kaldıklarına ise söyledikleri şudur: "Hiç kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz alay edip duran kişileriz."

Bir yanda gövdesini gösterirken, insanın yüzüne dedikleri yukarıdaki Ayet’e açıklamış olduğu gibidir. O göstermedikleri kafaları ise suyun altında gizlemiş oldukları gerçekleridir. Yani şeytanına seslenirler.

Bakara 2/14 Kendi şeytanlarıyla baş başa kaldıklarına ise söyledikleri şudur: "Hiç kuşkunuz olmasın biz sizinleyiz. Gerçek olan şu ki, biz alay edip duran kişileriz."

2/15 Allah onlarla alay ediyor ve onları, kendi azgınlıkları içinde bocalar bir halde sürüklüyor.

2/16 İşte bunlar, doğruluk ve aydınlığı verip karanlık ve sapıklığı satın aldılar da ticaretleri hiçbir kazanç sağlamadı. Bir yol-yordama girebilmiş de değillerdir.

2/17 Onların durumu şu kişinin durumuna benzer: Bir ateş tutuşturmak istedi. Ateş, çevresindekileri aydınlattığında, Allah onların ışığını giderdi ve onları karanlıklar içinde bıraktı; artık görmezler.

2/18 Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Onlar artık dönmezler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder